İnsanlar hayatları boyunca sürekli bir şeylere ihtiyaç duymuşlardır. İhtiyaç duydukları ürün ya da hizmeti kimi zaman ellerinden geldiğince yaparak kimi zamansa karşılığında bir şeyler vererek ödemişlerdir. Bu ödeme işlemi geçmişte takas yöntemi ile günümüzde ise para ile yapılmaktadır.
Geçmişte bu hizmet ve ihtiyaçlara kolay ulaşamayan insanoğlu için artık her şey bir tık ötede. İnternetin hayatımıza girmesi ve hızlıca gelişmesiyle artık her şey daha ulaşılabilir ve daha kolay. Neredeyse istediğimiz bütün ürün ve hizmetler parmağımızın ucuna taşındı. Kapıda ödeme, havale EFT gibi bir sürü kolaylıkla birlikte artık kendimize daha çok vakit ayırabiliyoruz. Markete gitmek için ya da banka hesabı açmak için yerimizden bile kalkmıyoruz. İnternet hayatımızı olduğundan daha kolay ve kullanışlı hale getirmeye ve gün geçtikçe gelişmeye devam ediyor. Fakat internetin faydası olduğu kadar zararı da var bunun da farkındayız. Bu hızla değişen sistem bizi hep daha iyi ve güzele mi götürüyor? Tabi ki hayır.
Bütün bu gelişmeler hayatımızı kolaylaştırırken aynı zamanda aklımızı okur, duygularımızı fark eder vaziyete geldi desem ne dersiniz? Aslında internete yüklediğimiz verilerden çok daha fazlasını bir Pazar malzemesi olarak sunuyoruz artık sadece ihtiyaçlarımız değil duygu ve düşüncelerimiz de internetin ilgi alanına giriyor. Yani artık bir kazak beğenip onu sipariş vermekten çok daha fazlasını istiyorlar. Peki, bir basit soru daha önce hiç ücretsiz uygulamaların neden ücretsiz olduğunu düşündünüz mü? Basit bir mantıkla düşünmek gerekir se biz bir ürün veya hizmet karşılığında bir ödeme yapıyorsak tüketiciyiz peki ya bir hizmeti veya ürünü ücretsiz kullanabiliyorsak ürün veya hizmetin bir parçası olabilir miyiz? İşte cevap Evet, bir uygulamayı ücretsiz kullanabiliyorsak bu aslında bizim ilgi alanlarımızın bir Pazar malzemesi olarak kullanılır hale gelmesi demektir. Bu da demek oluyor ki artık sadece kendi istediğimiz bilgiler değil çok daha fazlasını internetin kullanımına açmış oluyoruz.
Örneğin; sosyal medyayı ele alalım ne kadar süre vakit geçirdiğimiz hangi içeriklerden hoşlandığımız ve çok daha fazlası birer veri deposunda depolanmakta ve en ihtiyaç duyduğumuz vakitte bize sunulmakta yani ilgi alanımız belirlenmekte. Bakıldığı zaman bu bize güzel görünebilir ya da olağan gelebilir fakat farkında olmadan çok farklı sonuçlar doğurduğunu birkaç örnekle anlatmakta fayda var. Örneğin; ölüm oranları sosyal medya hayatımıza bu kadar yön veremediği zamanlarda intihar olayları çok daha az iken şuan ölüm oranları 10 katı peki bunda sosyal medyanın etkisi nedir? Şöyle ki insanlar artık elinde olanı değil olmayanı istiyor. Hepimiz sosyal medyada viral olan birçok içerik biliyoruz İnstagram, Facebook gibi mecraların hayatımızı nasıl etkilediğine dair birçok içerikle karşı karşıyayız peki ne kadar farkındayız? Günümüzde insanlar daha güzel daha mutlu ve daha eğlenceli olduğunu göstermek için sosyal medyayı kullanıyor örneğin yemek yerken bile yemeden önce hikâye paylaşıyoruz bu bir süre bizi mutlu ediyor kaç kişi görmüş etkileşim ne kadar diye diye bağımlı hale gelmeye başlıyoruz. Bir süre sonra etkileşim sayısı bizi tatmin etmeyince sosyal medyanın güler yüzleri bir anda hayata küsüyor çareyi ya yeni içerikte ya da kendini değiştirmekte arıyor sosyal üzüntülerini kurmaca mutluluklarıyla örtmeye çalışıyorlar sonra ise psikolojik sorunlar baş gösteriyor. İzlediğim bir belgeselde (Sosyal İkilem) sosyal medyanın insan hayatını nasıl etkilediğine dair birçok örnek ile anlatmış olan bu belgesel izleyince “bu kadarı abartı” dedirten ama biraz düşününce durumun ciddiyetinin farkına varmaya başlıyorsunuz. Mesela aile bireylerinin hep birlikte oturduğu sofrada tek bir kelime konuşamadığımız telefondan başımızı kaldırmadığımız hatta yemek yemeyi bile unuttuğumuz vakitler oldu. Tüm bunlara rağmen hiç muhabbet olmayan o ortamda elimizde telefon “Gülümseyin! Çekiyorum” demeyi asla unutmadık.
Acınası ama gerçek olan bir şey var ki artık internet ve hayatımızın neredeyse tamamını kontrol altına almış durumda. Artık insanlarla birebir ilişkiler daha zayıf hale geldi. Sitemimizi twitterdan, mutlu anlarımızı instagram gibi sosyal mecralardan paylaşır olduk. Artık tercihen gerçekten yaşamayı bir kenara bırakıp, olduğumuz değil, insanların bizi görmesini istediğimiz karakterler oluyoruz. Mutluluk oranımız beğeni ve takipçi sayımızla doğru orantılı hale geliyor. Bir hayatı zor yaşarken artık iki farklı insanı aynı bedende taşımak için çabalamaya başlıyoruz. Bir süre sonra ise olduğumuz kişiyle olmak istediğimiz kişi arasındaki çatışmanın kurbanı oluyoruz. Her ne kadar inkâr etsek de hepimiz birer bağımlı oluyoruz tabi yazılım sektörü bunun erken farkına varmış olacak ki tüketici demek yerine kullanıcı demeyi tercih etmiş.
Sözlerimi Sosyal iklim adlı belgeselden aklımda yer etmiş bir cümleyle bitirmek istiyorum “Müşterilerine “Kullanıcı ”diyen iki sektör vardır birincisi yasadışı uyuşturucu sektörü ikincisi ise yazılım sektörü.”
YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)